Yeni Bir Dil Eğitiminde Çeşitlilik Olmadan Bütünsellik Olur mu?
- Brandmap Editör

- 15 saat önce
- 3 dakikada okunur

CEM BALÇIKANLI
Bugün size sürdürülebilir eğitim için öğrenme ve çeşittllik, “bütünlüğün zihinsel merkezi” konusnda bir şeyler yazacağım. Bu sene son olarak İstanbul’da “Eğitimde Dönüşüm; Geçmişin Mirası, Geleceğin İhtiyaçları” teması ile Haliç Kongre Merkezinde yapılan sempozyuma 6 Ülke ve 47 şehirden yoğun bir katılım olmuştu. İyi Bir Eğitim Platformu tarafından düzenlenen Sürdürülebilir Eğitim Sempozyumunun beşincisi ise 11-13 Kasım 2025’te Antalya’da olacak. yılki teması “Bütünsellik: Ruh – Zihin – Beden” olan ve eğitimde sürdürülebilirlik konusunun çok boyutlu şekilde ele alındığı sempozyumda, güncel trendler, uygulamalar ve yenilikçi yaklaşımlar masaya yatırılacak, ben de katılımcısı olacağım.
Eğitim, bireylerin yalnızca bilgi birikimini artırmakla sınırlı kalmamalı, aynı zamanda onların beyinlerini akıl, zeka ve bütünsel düşünceyle donatarak sürdürülebilir bir geleceğe hazırlamalıdır. Beyin, insanı evrenin bir parçası olarak anlamlandıran, karmaşık sorunlara yaratıcı çözümler üreten ve bütünlüğü kavrayan bir merkezdir. Ancak modern eğitim sistemleri, ezberci yaklaşımlarla beynin potansiyelini körelterek öğrencileri yüzeysel başarılara hapseder. Bu giriş, beynin sürdürülebilir eğitimdeki kritik rolünü, zihinsel kapasitenin bütünlük arayışındaki gücünü ve eğitimde bu potansiyeli nasıl uyandırabileceğimizi ele alacaktır.

Beyin, tıpkı İbn-i Sina’nın Pers diyarlarında keşfettiği gibi, evrenin aynasıdır; akıl ve zeka ile nedenleri sorgular, gözlemlerle kanıtlar toplar ve bütünlüğü inşa eder. Günümüz eğitim sistemleri, parçalı derslerle ve sınav odaklı yaklaşımlarla beynin bu doğal yeteneğini kısıtlar, öğrencilerin sorgulama ve yaratıcı düşünme becerilerini gölgeler. Oysa nörobilim tabanlı holistic eğitim yaklaşımları, beynin öğrenme sürecindeki gücünü ortaya koyarak, bireylerin bilgi, beceri ve değerlerle donanmasını sağlar. Araştırmalar, beyin sermayesinin sürdürülebilir kalkınma hedeflerini desteklediğini, çevresel ve sosyal sorunlara karşı zeki çözümler ürettiğini göstermektedir.
Sürdürülebilir bir eğitim, beyni bir araç olarak değil, iyiliğin ve bütünlüğün tohumu olarak görmelidir. Beyin odaklı bir eğitim, öğrencileri sabahları zihinsel egzersizlerle uyandırır, öğlen tartışmalarla aklı keskinleştirir ve akşamları tümevarım etkinlikleriyle bütünlüğü keşfettirir. Bu makale, beynin eğitimdeki dönüştürücü gücünü, felsefi temeller, nörobilimsel bulgular ve pratik uygulamalar ışığında inceleyerek, onun bireylerin ve toplumların sürdürülebilir bir gelecek inşa etmesindeki rolünü tartışacaktır.
Dil öğreniminde hepimizin gözünde canlanan sahne tanıdık: Öğretmen “My name is…” der, öğrenciler hep bir ağızdan tekrar eder. Peki ya sonra? On farklı öğrencinin on farklı öğrenme biçimi olduğu bir ortamda, tek tip bir tekrar ne kadar verimli olabilir? İşte bu sorunun cevabı bizi “bütünsellik” kavramına götürüyor.
Bütünsellik ve İnsan Merkezli Öğrenme
Bütünsellik, insanı yalnızca bilişsel bir varlık olarak değil; ruh–zihin–beden bütünlüğüyle ele almak anlamına geliyor. Carl Rogers’ın hümanistik yaklaşımı bize, öğrencilerin yalnızca akademik değil, duyuşsal ve sosyal yönleriyle de öğrenme sürecine katıldığını hatırlatıyor. Eğitimde bütünsellik, öğrenciyi tek boyutlu bir kopya değil, çok renkli bir tablo gibi görmeyi gerektirir. Ve bu tabloya anlam katan unsur, kuşkusuz çeşitliliktir.
Neden Çeşitlilik?
Çünkü herkes aynı yolla öğrenmez.
Bir öğrenci şarkıyla öğrenirken, diğeri oyunla kavrar.
Biri yazarak pekiştirir, diğeri dinleyerek.
Kimi bireysel çalışmada derinleşirken, kimi grup etkileşiminde öğrenir.
Çeşitlilik olmadan eğitim, her gün aynı yemeği sunan tek tip bir menüye benzer. İkigai felsefesinin işaret ettiği gibi, bireylerin kendilerini en canlı hissettikleri öğrenme biçimini bulmaları gerekir. Çeşitlilik, bu alanı ortaya çıkaran en güçlü araçtır.
Çeşitlilikle Gelen Bütünsellik
Materyalde çeşitlilik: Kitap, podcast, kısa film, karikatür… Öğrencinin penceresine açılan kaynak.
Etkinlikte çeşitlilik: Rol oyunları, hikâye yazma, dijital oyunlar, tartışmalar.
Kültürde çeşitlilik: Yalnızca İngiliz-Amerikan kültürü değil; Brezilya’dan bir şarkı, Kenya’dan bir deyim, Japonya’dan bir hikâye.
Sonuç: Dil Öğrenmek = Dünyayı Renklendirmek
Çeşitlilik, bütünselliğin en parlak boyasıdır. Öğrenciler yalnızca “dil” öğrenmez; farklılıklara açık olmayı, çok sesli bir dünyada kendi sesini bulmayı da öğrenir. Çünkü dil, sadece iletişim değil; var olmanın, kendini ifade etmenin aracıdır.
11-12-13 Kasım tarihlerinde, Granada Luxury Belek’in zarif atmosferinde gerçekleşecek bu özel sempozyum, bilginin, sanatın ve ilhamın aynı sahnede buluştuğu bir alan kuruyor. Sevgili Ümit Kalko liderliğinde, Oylum Talu’nun moderatörlüğünde; Prof. Dr. İrfan Erdoğan’dan Güven İslamoğlu’na, Prof. Dr. Kemal Sayar’dan Prof. Dr. Deniz Ülke Arıboğan’a, Şermin Yaşar’dan Tamer Levent’e ve Murat Murathanoğlu’na uzanan bir sesler mozaiği... Her biri, eğitimin yalnızca bir sistem değil; bir ruh, bir kültür, bir yaşam biçimi olduğunu kendi diliyle anlatacak.


Bu gönüllü buluşma, sadece bir sempozyum değil — bir yolculuk. Dinlemek, düşünmek ve yeniden hissetmek için yola çıkanların yolculuğu. Her cümlede bir fikir, her sohbette bir ilham, her bakışta bir geleceğin izi var. Eğitim, insanın içindeki en kadim soruyu yeniden fısıldıyor: “Daha iyi bir dünya nasıl mümkün olur?”
Ve ben, bu ışığın doğuşuna tanıklık etmeyi seçiyorum — sessiz ama derin bir umutla.
Belki de yeni bir dil öğrenme serüvenimizin mottosu şu olmalı:
“Herkes aynı dili konuşsun diye değil, herkes kendi rengini ifade edebilsin diye yeni bir dil öğreniyoruz.”










Yorumlar